Ana içeriğe geç

Ülkedeki Hava Nasıl?

Siyasi belirsizlikle ekonomik canlanma arasında; Bir sosyolog, Almanya’da insanları kaygılandıran şeyleri inceliyor.

17.01.2018
Stimmungsbild in Deutschland
© alotofpeople/stock.adobe.com

Almanya. Heinz Bude Almanya’nın önde gelen sosyologlarından. Bize, zor geçen hükümet kurma dönemlerindeki havayı nasıl değerlendirdiğini anlatıyor.

Sayın Profesör Bude „Dünyanın Duygusu (Das Gefühl der Welt)“ başlığını taşıyan en son kitabınızda, dünyayı nasıl algılayacığımızı morallerin belirlediğini yazıyorsunuz. Almanya’da moraller nasıl?   

Bireysel durumlar bakımından büyük bir çoğunluk durumdan hoşnut; hatta çoğu kişi çok hoşnut. Ama  bu hoşnutlar, genel tabloya kaygıyla bakıyorlar. Mülteciler yüzünden Almanya’da durumlar Fransa varoşlarındaki gibi mi olacak? Çok partili demokrasiyi hor görenler daha da güçlenecekler mi? Almanya ekonomik açıdan gelecekte de bugünkü gibi güçlü olacak mı? Memnuniyetle endişe arasındaki bu çelişki, öfkeli bir havaya neden oluyor. 

Heinz Bude, Kassel Üniversitesi Sosyoloji Profesörü
Heinz Bude, Kassel Üniversitesi Sosyoloji Profesörü © dpa

24 Eylül 2017 genel seçimlerinden bu yana yeni bir hükümet bekliyoruz. Büyük partiler neden bu kadar güçlük çekiyorlar?

Çünkü besbelli, bir siyasi moderasyon döneminin sonunda bulunuyoruz ve bütün taraflarda, ülkeye hangi projelerle yeni bir ivme kazandırılabileceğine ilişkin belli bir çaresizlik hüküm sürüyor.

Almanya ekonomik açıdan yüksek devirde çalışırken, siyasi açıdan kendini bitkin hissediyor.
Sosyolog Heinz Bude

Halk bunu böyle kabulleniyor. İnsanlar siyasete veda mı ettiler?
Hayır. Bekleme safhasındalar. Sorumluluk üstlenme ve görev alma arzusu mevcut; ancak bunlar şu anda en azından siyasi anlamda talep edilmiyor.  

Oysa Almanya şu anda rekor düzeyde istihdam kaydediyor.
Gerçekten böyle. Ülke ekonomik açıdan yüksek devirde çalışırken, siyasi açıdan kendini bitkin hissediyor.

Bir defasında, “1989’da komünizmle birlikte devlete duyulan güven yıkıldı, 2008’deki mali ve ekonomik krizle birlikte ise piyasaya olan güven” demiştiniz. Bu yol nereye çıkar?
2008’deki mali ve ekonomik krizin insanların iliklerine kadar ne ölçüde derin nüfuz ettiği konusu hafife alınıyor. Çoğu insan ne devlete güveniyor, ne de piyasaya. Sosyal piyasa ekonomisi, çoğunluğun inanmak istediği, lakin inanamadığı bir vaat.

Bunlar bizzat Almanlara özgü olgular mı? Yoksa diğer demokratik ülkelerde paralellerini görüyor musunuz?
Bunun Alman yanı az. Batı tümüyle, her şeyi kendi eline yüzüne bulaştırma halini yaşıyor. Mümkün olduğunca kimseyi dışarıda bırakmayan kapsayıcı bir ekonomik büyüme ne olurdu? Sosyal güvenliğin hangi biçimi, sosyal sorumluluğa ihanet etmeden bireysel sorumluluğu teşvik eder? Değişen bir dünyada Avrupa nasıl bir rol oynuyor? ABD eskiden olduğu gibi bugün de dünyanın en büyük askeri gücü, ama Çin dünyanın en büyük iç piyasası olarak yakında ABD’nin yerini alacak; ayrıca sömürgecilik sonrası konstelasyonda farklı inançlara sahip yeni güçler oyuna dahil oluyorlar. Bu durumda Almanya birdenbire hiç hazırlanmadığı bambaşka bir rol oynuyor.

Röportaj: Martin Orth

© www.deutschland.de