Ana içeriğe geç

Ödüllü araştırma, somut gelecek planları

Türk-Alman etkileşimi: Sofya Kovalevskaya Ödülü sahibi Katja Dörschner-Boyacı’yla gerçekleştirdiğimiz röportaj.

26.03.2015

Sayın Dr. Dörschner-Boyacı, Gießen’a gelmeden önce Yard. Doç. olarak Ankara’da bulunan Bilkent Üniversitesi’ndeki “Beyin ve Algı Laboratuvarı”nı (Brain and Perception Lab) yönetiyordunuz. Çalışmalarınızın odaklandığı konu olan “malzemenin görsel algısı” kavramını bize biraz açıklayabilir misiniz?

Bu alan yaklaşık son 15 yıldır ilgi gören son derece yeni bir çalışma alanı. Gündelik hayatımızda bir masa yüzeyinin pürüzsüz ve parlak ya da pürüzlü ve çatlaklarla dolu olduğuna saniyeler içinde karar verebiliyoruz. Buna rağmen yüzey ve nesnelerin görsel algılanmasının tam olarak nasıl işlediği, 
henüz büyük ölçüde bilinmiyor. Benim bu konuda en çok ilgimi çeken şey, maddenin özelliklerinin tanımlanmasında hangi görsel uyarıcılarının önemli olduğu meselesi. Çalıştığım bir diğer konu da, malzemenin görsel algılanmasında beyinde hangi süreçlerin yaşanıyor olduğu ve farklı beyin bölgelerinin birbirleriyle nasıl iletişime geçtiği.

Bu araştırma alanına olan ilginiz nasıl doğdu?

Sanat alanından psikolojiye ve bilişsel nörolojiye geçtim. Görsel olana ilgim daima vardı, bu nedenle de Anklam’daki “Grafik-Design-Schule”de eğitim aldım. Sonrasında çoklu ortam tasarımcısı olarak ABD’de çalıştım. Daha o zamanlar, bazı kompozisyonların diğerlerine nazaran neden daha iyi işe 
yaradığı sorusu, aklımı kurcalamaya başlamıştı. 
Bu soru beni algı psikolojisi alanıyla tanıştırdı. Bir süre sonra insan beynine olan ilgim öyle büyüdü ki, bu alanda araştırmacı olarak çalışmaya karar verdim. Böylece Rhode Island Üniversitesi’nde psikoloji okumaya başladım.

2014 Sofya Kovalevskaya Ödülü sahibi olarak, Gießen Justus Liebig Üniversitesi’nde bir araştırma grubu oluşturma imkanına sahipsiniz. Kuracağınız araştırma grubuyla önümüzdeki 5 sene boyunca hangi projeyi gerçekleştirmeyi düşünüyorsunuz?

Gießen’de de malzeme algısı üzerine çalışmaya devam edeceğim. Çalışmalarımda, MR görüntülemenin sunduğu imkanlardan yararlanarak malzeme algılamada hangi beyin bölgelerinin faal olduğu ve bilgi akışının nasıl gerçekleştiği soruları üzerine yoğunlaşacağım. Ama önümüzdeki yıllarda öncelikle görsel özelliklerin algısal öğrenilmesinde, beyinde ağların nasıl oluştuğunu araştırmak istiyorum. Bu araştırma için Gießen Justus Liebig Üniversitesi en ideal yerlerden biri, zira algı psikolojisi buradaki temel çalışma alanlarından biri. Keza üniversitenin sunduğu teknik imkanlar da mükemmel. Alexander von Humboldt Vakfı’nın verdiği Sofya Kovalevskaya Ödülü sayesinde, önümüzdeki yıllarda öğretim sorumluluğu üstlenmeden ya da bürokratik işlerle uğraşmadan tamamen araştırmaya odaklanabileceğim.

Türkiye’deki araştırma koşullarınız nasıldı?

Bir vakıf üniversitesi olan Bilkent Üniversitesi, son derece araştırma odaklı. Burada olduğu gibi orada da, ihtiyacımız olduğunda Manyetik Rezonans Araştırma Merkezi’nin imkanlarından faydalanabiliyorduk. Ayrıca araştırmalarımız Türkiye ve Almanya’daki çeşitli kuruluşlar tarafından desteklendiğinden, projelerimizde finansal açıdan herhangi bir sorun yaşamıyorduk. Bilkent Üniversitesi’nde bulunan çeşitli bölümlerle yaptığımız işbirliği de son derece değerliydi. Örneğin genetikçilerle birlikte, çok nadir rastlanan bir durum olan birincil görme merkezinde genetik bir gelişim bozukluğunun söz konusu olduğu hastaları muayene edebildim. Bu sayede genotip, beynin işleyişi ve yapısı arasındaki bağıntıyı araştırabilme imkanım oldu. Bilkent Üniversitesi ve Beyin ve Algı Laboratuvarı’yla olan bağlarım kopmadı. Çeşitli projelerde harici danışman olarak yer alıyorum. Türk meslektaşlarımla gelecekte de iletişim halinde kalma ve uluslararası bilgi ağını güçlendirme arzusundayım. Sonuçta 2014 Türk Alman Araştırma Eğitim ve Yenilikçilik Yılı, bilimsel alanda gerçekleşecek bir değiş tokuşun her iki ulus için de faydalı olacağını yakın zamanda göstermiş bulunuyor.

Söyleşi: Christina Pfänder