Ana içeriğe geç

MSC Başkanı Heusgen: “Barışı diyalogla desteklemek”

Münih Güvenlik Konferansı’nın başkanı Christoph Heusgen, konferansın hedefleri ve uluslararası düzenin geleceği hakkında konuşuyor.

Carsten HauptmeierCarsten Hauptmeier , 07.02.2024
Christoph Heusgen 2022 yılından beri Münih Güvenlik Konferansı'nın başkanı
Christoph Heusgen 2022 yılından beri Münih Güvenlik Konferansı'nın başkanı © MSC / Kuhlmann

Bay Heusgen, Güvenlik Konferansı 2024’te 60 yıllık mevcudiyetini kutluyor. Konferans sürdürülebilir müzakereler için bir platform sunmaya yönelik esas görevini nasıl hala sürdürebiliyor?
Benim açımdan değişimin ve devamlılığın doğru karışımı çok temel bir mesele. Son altmış yıldır gerçekleşen tüm değişikliklere rağmen temel görevimiz hiçbir zaman değişmedi: Barışı diyalogla sağlamak amacıyla en acil uluslararası güvenlik problemleri hakkında yapıcı fikir alışverişi için bağımsız bir platform sunuyoruz. Gitgide daha da agresifleşen revizyonizm ve kanlı kriz ve dünya çapında çatışmaların sayısındaki fazlalık göz önünde bulundurulduğunda bu temel görev günümüzde hiç olmadığı kadar önemli.  

Aynı zamanda bizimki gibi bir platform ancak zamanla birlikte hareket ederse önemli kalabilir. Geçtiğimiz 60 yılda konferans değişen jeostratejik ortama kendini sürekli olarak adapte etti. Başlangıçta, Soğuk Savaş yıllarının ortasında, sert güvenlik konularını tartışmak üzere kapalı kapılar ardında bir araya gelenler özellikle erkekler ve transatlantik temsilcilerdi. Zamanla tıpkı konuların çeşitliliği gibi katılımcı çevresi de genişledi ve oldukça çeşitlendi.  

Panellerimizde cinsiyet eşitliğini sağlamak için çaba gösterdim.
Christoph Heusgen, MSC Başkanı

Başından beri Küresel Güney'den katılımcıların oranını arttırmak ve böylece diyaloğu transatlantik merkezin ötesine genişletmek benim için önemli bir arzuydu. Panellerimizde cinsiyet eşitliğini sağlamak için de çaba gösterdim ve geçen yıl da bunu başarabildik. Rusya’nın Ukrayna’ya karşı yürüttüğü işgal savaşı geleneksel güvenlik konularını tekrar gündemimizin zirvesine taşısa da iklim güvenliği ve yaratıcı YZ gibi yeni teknolojilerin yan etkileri gibi daha geniş güvenlik konularına göz atmaya devam ediyoruz.  

Almanya Şansölyesi Scholz 2023 Güvenlik Konferansı’nda
Almanya Şansölyesi Scholz 2023 Güvenlik Konferansı’nda © picture alliance/dpa

Ukrayna’daki savaş ve Orta Doğu çatışmaları konferansa damga vuracak gibi görünüyor. Bu konuda güvenlik konferansından hangi mesajları almayı bekliyorsunuz?
Her iki konu da Münih’te tabii ki önemli bir rol oynayacak. Geçen yılki konferansta Ukrayna’yı destekleme konusunda çok büyük bir transatlantik uzlaşma ve kararlılık gördük. O zamandan beri de özellikle Ukrayna’nın ikinci en büyük askeri destekçisi olan Federal Hükümet tarafından pek çok cesur adım gördük. Fakat geçtiğimiz haftalar ve aylar bu transatlantik desteğin yeterli olup olmadığı ve gerçekten kalıcı olup olmadığı konusunda kaygıları ortaya attı. Münih’te özellikle de Avrupalılardan bu konuda net bir işaret görmek istiyorum.  

Orta Doğu’daki çatışmalar da kesinlikle Münih’teki görüşmelere damgasını vuracak. Hedefimiz, tansiyonu düşürme fırsatları hakkında konuşmak üzere transatlantik ortakları ve bölgenin önemli temsilcilerini bir araya getirmek. Gazze’deki korkunç insani durumu nasıl yumuşatabileceğimiz, olası bir ateşkesten sonra işleri nasıl yürüteceğimiz ve sürdürülebilir bir barış sürecinin nasıl olabileceği gibi sorular da bunların arasında yer alıyor.  

Fakat maalesef Ukrayna ve Orta Doğu, gündemimize yön vermesi gereken ve çözüm bulmayı umduğumuz yegane çatışmalar değil. Dünyada medyanın ve siyasetin daha az dikkatini çeken, ancak bu nedenle daha az ciddi olmayan bazı çatışmalar var. Örnek olarak halihazırda dokuz milyon insanı göçe zorlayan Sudan’daki kanlı iç savaşı düşünüyorum. Veya suç örgütlerinin ülkenin büyük bir kısmını kuşattığı Haiti’deki insani krizi.  

Sizin bakış açınızdan kurallara dayalı uluslararası düzen nasıl tekrar güçlendirilebilir?
Bu düzenin geleceği için pozitif ve kapsayıcı bir vizyon geliştirmeliyiz. Bu bir yandan BM Antlaşması’nın ve İnsan Hakları Evrensel Bildirisi’nin temellerini savunmamız anlamına geliyor. Çünkü bunları sorgularsak, kanunun üstünlüğünün değil, daha güçlünün kanun olduğu bir dünyaya geçeriz. Aynı zamanda reformları da geniş bir koalisyon çerçevesinde düşünmeliyiz.  

Uluslararası düzenin geleceği için pozitif ve kapsayıcı bir vizyon geliştirmeliyiz.
Christoph Heusgen, MSC Başkanı

Böyle bir koalisyon transatlantik ortakların yanı sıra Küresel Güney’deki ülkelerin temsilcilerini de kapsamaları ve onların kaygılarını da ele almalı. Buna çok taraflı kurumların temsil edilebilirliğini nasıl artıracağımız sorusu da dahil. Afrika Birliği'nin 2023’te G20 grubuna dahil edilmesi memnuniyetle karşılandı. Fakat BM Güvenlik Konseyi’ne ve uluslararası ekonomi kurumlarına bakıldığında Afrikalı, Güney Amerikalı ve Asyalı seslerin halen yeterince temsil edilmediğini gösteriyor.  

Bu noktada Avrupa ve Almanya nasıl bir rol oynuyor?
Almanya ve Avrupa burada taşıyıcı bir rol oynamalı. Almanya dünyanın en büyük ikinci kalkınma yardımı ve insani yardım bağışçısı ve BM sistemindeki ikinci en önemli finansör. Birlikte ele alındığında, Avrupa Birliği hem dünyanın en büyük bağışçısı hem de en büyük iç pazarı. Bu ekonomik güç beraberinde büyük bir siyasi sorumluluk da getiriyor.  

Avrupalı olarak biz Küresel Güney’e daha güçlü bir şekilde elimizi uzatmalıyız.
Christoph Heusgen, MSC Başkanı

Ekonomik bir dev ve siyasi bir cüce olabildiğimiz, çoğu zaman Amerikalı müttefiğimizin gölgesinde kaldığımız dönemler geride kaldı. Kurallara dayalı uluslararası düzenin temellerini savunmak söz konusu olduğunda Almanya ve Avrupa daha fazlasını yapmalı. Bu ayrıca daha güçlü bir şekilde Ukrayna'nın arkasında durmamız ve toprak egemenliğini savunmak için ihtiyaç duyduğu silah ve mühimmatı sağladığımız anlamına geliyor.  

Aynı zamanda Avrupalı olarak biz Küresel Güney’e daha güçlü bir şekilde elimizi uzatmalıyız. Bu da çok taraflı kurumların daha fazla temsil edilebilirliği için onlarla birlikte çalışmamız anlamına geliyor. Benim açımdan Almanya'nın BM Güvenlik Konseyi'nde daimi bir üyeliğe sahip olması yönündeki uzun süredir devam eden talep geride kaldı. Dünya çapında demografik ve ekonomik gelişimler göz önünde bulundurulduğunda Afrika veya Latin Amerika’dan hiçbir temsilci bulunmazken Avrupa’nın üç üyeyle temsil edilmesini haklı görmek zor. Dahası, Avrupalı olarak bizim Birleşmiş Milletler’de ve diğer uluslararası örgütlerde tek bir sesle konuşmamız gerekiyor.