“Almanya’nın daha fazla sorumluluk alması yönünde istekler duyuyorum”

Bay Wadephul, görev döneminizde dışişleri politikasında hangi noktalara ağırlık vermek istiyorsunuz?

Alman dış politikasını ve dolayısıyla Dışişleri Bakanlığı’nın çalışmalarını tutarlı bir şekilde Almanya’nın ve Avrupa’nın çıkarlarına göre şekillendirmek istiyorum. Yani esas olana odaklanmak. Ve benim görüşüme göre bunlar güvenliğimizi, özgürlüğümüzü ve refahımızı muhafaza etmek. Buna da sadece tüm dünyada ortaklıklarımızı geliştirmeyi kendimize görev edinerek başaracağız. Uzun yıllardır görüştüğüm yabancı insanlardan sürekli olarak Almanların daha fazla sorumluluk alması gerektiğini, daha fazla arabuluculuk ve daha fazla liderlik etmesi yönünde istekler işitiyorum ve üstelik bu sadece Avrupa’da da değil. Buna odaklanmak istiyorum çünkü diploması zanaatinin özü bu. Ve Alman diplomatlar bunu gerçekten büyük bir başarıyla yapabilir.

Küresel kırılma anlarını göz önünde bulundurursak: Size göre Almanya gelecekte Avrupa’da ve dünyada hangi rolü üstlenmeli?

Her akşam haberlerde izlediğimiz güncel kriz durumu itibariyle Almanlar ve Avrupalılar olarak bizlerin temelde kendi çıkarlarımıza odaklanmamız gerekiyor. Avrupa’daki özgürlüğümüz ve refahımız bugün, İkinci Dünya Savaşı’nın sona ermesinden 80 yıl sonra, olağan ya da garanti altında olan bir şey değil. Bu nedenle ortaklarımız ve müttefiklerimizle bu değerleri savunmak ve özgürlüğümüz için mücadele etme konusunda hemfikiriz.

Alman dış politikası Rusya gibi otoriter bir devlete nasıl yaklaşacak? Ve Çin gibi?

Burada da çıkarlarımızı net bir şekilde göz önünde bulunduruyoruz. Rusya ile ilişkili olarak bu, işte şu anda Ukrayna’nın sarsılmaz bir şekilde desteklenmesi ve Rusya’nın her gün son derece zalim bir biçimde sürdürdüğü bu korkunç savaşın sona ermesi için Avrupa’nın katkı sağlamasının da uzun vadeli güvenliğimizin bir parçası olduğu anlamına geliyor. Ve Çin için de açıkça şunu söyleyebiliriz: Bu savaş Avrupa’nın öz çıkarlarını ilgilendiriyor. Rus saldırganlığının desteklenmesi ise buna ters. Çin, BM Güvenlik Kurulu’nun daimi üyesi olarak dünyadaki barış için özel bir sorumluluk taşıyor. Aslında Çin bizim için bir ortak, rakip ve – son zamanlarda artarak – sistematik bir hasım olarak karşımıza çıkıyor. Bu nedenle biz risk azaltma stratejimizi daha tutarlı bir şekilde uygulamak istiyoruz ve bunu yapmaya mecburuz.

Transatlantik ilişkilerin geleceğini nasıl görüyorsunuz?

Transatlantik ortaklığımız yakın, tarihsel olarak gelişen ilişkilere dayanıyor. Ortak tecrübelere, çıkarlara ve değerlere sahibiz. İttifakımızın devam etmesi Almanya ve Avrupa’nın çıkarına olduğu kadar Amerika Birleşik Devletleri ile Kanada’nın da çıkarına. On yıllar boyu Atlantik Okyanusu’nun her iki yakasında da barış, istikrar ve refah garanti altına alındı. Özellikle de bu zorlu zamanlarda bu ortak temel esastır. İlişkilerimiz de çok yakın olduğu için birbirimizle açık ve kendinden emin bir şekilde davranabilir ve konuşabiliriz. Bu ortaklığı gelecekte de her iki taraf için çekici kılacak ve bunu sürdürecek şekilde geliştirmek istiyoruz. Özellikle de münferit konularda bazen fikir ayrılıkları da yaşadığımızda.