Ana içeriğe geç

Ormanların sırrı

Almanlar ve orman arasında hep yakın bir ilişki olagelmiştir. Bugün ormancı ve yazar Peter Wohlleben bu özlem yuvasına yeni bir bakış imkanı sunuyor.

29.09.2016
Peter Wohlleben
© Miriam Wohlleben

Yapılı vücutlu ve sakalı Peter Wohlleben, 1,98 metrelik boyuyla bir ağaca yaslanmış, sağ eliyle ağacın gövdesini okşuyor. Eskilerden kalma inanışın aksine kayın ağacının da fırtına sırasında tehlikeli bir ağaç olduğunu söylüyor. Kayının pürüzsüz kabuğu üzerinde yağmurla oluşan ince sıvı tabakası elektriği iletiyor. Dolayısıyla meşelerin aksine kayınlara 
yıldırım düştüğünde akımı gösteren bir çizgi de oluşmuyor. Wohlleben serin rüzgar gökyüzünü 
ormanın, onun ormanının üzerindeki kara bulutlardan arındırırken başını yukarı kaldırıyor ve 
gülümseyerek konuşuyor: “İnsanlar ağaçlara bakınca oksijen kaynağı, serin bir gölge, su arıtıcı veya bir kereste kaynağı görüyor. Fakat kimse onların ne kadar harika canlılar olduğunu aklına 
getirmiyor.” Peter Wohlleben hem Eifel Bölgesi’nde bulunan Hümmel kasabasının ormancısı hem de çok satanlar listesindeki bir yazar. “Ağaçların 
Gizli Yaşamı” adlı kitabı satış listelerinin en üst sıralarında. “Hayvanların Ruhsal Yaşamı” adlı yeni kitabı da hemen onu takip ediyor ve şimdiden pek çok dilde daha yayınlanacak. “Bu başarı herkes 
gibi beni de çok şaşırttı”, diyen Wohlleben basıldıktan kısa süre sonra kitapçıda kitabını ararken onu ezoterik bölümünde bulduğunu muzır bir 
ifadeyle anlatıyor.

Peter Wohlleben çömelip yeri kaplayan yaprak­lardan birini eline alıyor ve “aslında bir bakıma 
şu üzerinde yürüdüğümüz şey ağaçların tuvalet 
kağıtları”, diyor. “Ağaçlar kış gelmeden ihtiyaç duymadıkları maddeleri dökülen yapraklara aktarır ve onlardan kurtulur.” Hatta Peter Maffay’dan bile bir alıntı yapıyor:” ’Ve ben gittiğimde, giden yalnızca bir parçamdır’ – Alman pop yıldızının bir şarkısında geçen bu dize bir ağaç tarafından da 
yazılmış olabilirdi.” Wohlleben ağacın ölü parçalarının ormanın yaşam döngüsü için vazgeçilmez 
olduğunu da ekliyor. Orman yüzyıllar boyunca topraktan besin maddelerini alarak bunları gövdesinde ve kabuğunda depoluyor. “Çocukları için 
eşsiz bir hazine oluşturuyor.”

Bugünlerde sıklıkla Wohlleben’in Almanlara ormanlarını yeniden kazandırdığı söyleniyor. Almanlar ve ormanlar yeniden bir bütün. Orman karşısında mest olma konusunda örnek çok: Goethe, Tieck, Eichendorff. Örneğin Tieck bir sığınak olarak ormana ilişkin insanın yapraklarla kaplı gökyüzünün altında gerçekten insana dönüştü­ğünü söyler. Peter Wohlleben 20 yıldır insanları ormanda gezdiriyor, gösteriyor, açıklıyor anlatıyor. İnsanlar hikaye ve duygu istiyor. Wohlleben’in retorik insanlaştırma stratejisi uzun yıllar boyunca test edilmiş. Aslında Wohlleben Almanlara ormanlarını geri vermiyor. Onlara ormanı daha iyi anlamaları için ağacı anlatıyor. Romantik dönem yazarları gibi ormanın bizim ruhumuza ne katabileceğini değil, bizim ormanlar için ne yapabileceğimizi sorguluyor.

Wohlleben bilimsel bulguları nasıl gündelik dile tercüme ettiğini ve bunu son derece sempatik bir biçimde ve ustalıkla yaparken nasıl bir mizah anlayışına sahip olduğunu konuk olduğu pek çok 
televizyon programında sergilemişti. Dilinden düşürmediği ve internet bağlantısı için kullanılan fiberoptik ağlara benzettiği mantarlarla ilgili şunları söylüyor. “Mantarlar ormanın bütün zeminini sarıyor ve belli oranda elektrik sinyallerini bile 
iletiyor. Aynı zamanda şekerli çözeltiler yayı­yorlar. Bir tatlı kaşığı orman toprağında bu çok 
ince ağ dokusundan kilometrelerce uzunluğunda var.” Bu ağ bilimsel alanda “wood wide web” olarak anılıyor.

Wohlleben ağaçların sayı sayabildiğini de söylüyor. Mart ayında birkaç sıcak gün yaşansa da tomurcuklanmak için acele etmiyorlar. Nedeni, olası bahar donları. “Münih Teknik Üniversitesi yaptığı araştırmayla ağaçların sıcaklığın 20 derecenin üstüne çıktığı günleri saydığını ortaya koydu. Bu günler belli bir sayıya ulaştıktan sonra asıl tomurcuklanma başlıyor.” Wohlleben bir ezoterikçi değil, o bir bilinçlendirici.

Wohlleben daha önce Devlet Orman İşleri’nde plantaj optimasyonu bölümünde çalışmış. Görevi esasında ormanı işletmekmiş. Ağaçlar kafasında işlenmiş keresteye dönüşüyor, her gün kayınları, ladinleri, meşeleri ve kara çamları pazar değerle­rine göre ölçüp onlara fiyat biçiyormuş. Hangi ağaçtan kaliteli kaplamalık kereste çıkar? Hangisi ancak yakacak odun işlevi görür? O dönemde ağaçlara baktığında onların ne olduklarını değil, sadece onlardan ne olabileceğini görüyormuş.

Ekonomik açıdan ormanların en büyük dezavan­tajı büyümedeki yavaşlıkları. Bir ağaç gerçekten büyüyene kadar neredeyse bir ömür geçmesi gerekiyor. Doğanın düzeniyse günümüzün koşullarına uymuyor. Bu yüzden ormancılar görkemli ağaçların gölgesinde kalan küçük ağaçların daha çok ışığa 
kavuşarak daha hızlı büyümesine ve kalın gövdeli kesime hazır ağaçlar haline gelmesine yardımcı olmak için ormana müdahale ediyor. Resmi olarak orman gençleştirme olarak adlandırılan bu süreç Wohlleben’e göre “kelleştirme”. Onun ormanındaysa bu düşünülemez bile. Verimlilik, esneklik ve kazanç maksimizasyonu gibi kavramların doğayla ilişkisine hakim olmasından mustarip olan 1964 doğumlu iki çocuk babası ormancı 2006 yılında istifa etmiş. Şimdiki işvereni olan Hümmel Bele­diyesi onun anlayışına göre ormandan makul şekilde faydalanarak kazanç elde ediyor. Wohlleben 
daha sonra evindeki mutfak masasında aslında Almanya’nın tamamını dolaşıp her akşam farklı bir yerde konuşma yapmak isteğinden söz ediyor ama buna zamanı olmadığını söylüyor. Çünkü Peter Wohlleben herşeyden önce ormanının bekçisi.