Hayat dolu kültür ülkesi
Almanya’nın büyük bir Avrupa kültür ülkesi olma niteliği, ünlü isimlere, canlı bir güncel sanat dünyasında ve dünyaya açık bir çeşitliliğe dayanıyor.
Almanya’da tekil bir kültür yok. Aksine aynı zamanda şaşırtıcı karşıtlıklarına rağmen bir arada var olabilen, iç içe geçmiş, birbirini iten ve çeken pek çok kültür var. 21. Yüzyılda bir kültür ülkesi olarak Almanya demek, gelişkin ve her geçen an daha da gelişmeye devam eden, sahip olduğu çeşitliliğiyle, şaşkınlık yaratan, rahatsız edici ve sıklıkla zorlayıcı da olabilen canlı bir organizma demek. Bu çeşitliliğin kökleri ancak 1871’den itibaren ortak bir devlet olarak var olmaya başlayan bu ülkenin federal geleneğine uzanıyor. Hem 1949 yılında kurulan federal cumhuriyette, hem de 1990’dan itibaren yeniden bütünleşen Almanya’da federal gelenekler bilinçli bir şekilde sürdürüldü ve eyaletlerin kültürel egemenlikleri korundu. Ancak 1998 yılından bu yana şansölyelik bünyesinde federal bir kültür ve medya sorumlusu bulunuyor. Almanya’nın pek çok küçük ve orta büyüklükteki eski devletin ve özgür kentlerin birleşmesiyle oluşan yapısı beraberinde yaklaşık 300 şehir ve devlet tiyatrosunu, kimileri radyo ve televizyon kurumlarına bağlı olan 130 profesyonel orkestrayı ve 80 müzik tiyatrosunu da beraberinde getirdi. Ayrıca uluslararası çapta üstün nitelikli koleksiyonlarıyla 630 sanat müzesi de eşsiz bir müze coğrafyası oluşturuyor. Almanya kültürel kurumlar açısından sahip olduğu bu çeşitlilikle en üst sıralardaki yerini alıyor. Büyük ölçüde kamusal nitelikteki tiyatro, orkestra ve müzeler sistemi esas itibariyle toplumda büyük kabul görüyor. Fakat devlet bütçesinin tanıdığı kısıtlı hareket alanının yanısıra sosyodemografik değişimler ve dijitalleşme gibi medya alanındaki değişim süreçleri dolayısıyla aynı zamanda bir kırılma ve yeni oryantasyon süreci içerisinde de bulunuluyor.
Almanya’nın önemli bir kültür ülkesi olarak ünü müzikte Bach, Beethoven ve Brahms’ın yanısıra edebiyatta da Goethe, Schiller ve Thomas Mann gibi tarihin büyük isimleri üzerinde yükseliyor. Modern sanat döneminin pozisyonları, sanatın her alanında ünlü isimlerce temsil ediliyor.
Ayrıca Almanya, başka Avrupa ülkelerinde daha önce geçilmiş bir sürecin içinden geçerek kendi geleneklerini temel alarak dışarıdan gelen etkilere kendini açtı ve böylece yeni bir anlatım dili geliştirdi. Göçmen kökenli genç sanatçılar hem müzikal alanda, hem de şiirsel biçimde farklı kültürlerin temas içine girmelerine ve birbirlerinin içinde erimelerine karşılık gelen yeni anlatım biçimleri yarattılar.
Bölgesel sanat ve kültür merkezleri eğlence kültürü ve yüksek kültür arasında giderek muğlaklaşan sınır bölgesinde hareket ederek yeni Alman kültürünün canlı merkezleri haline geldiler. Bu merkezler hep birlikte bir güç alanı, yoğunlaşmış bir Almanya tablosunun yansımasını oluşturuyorlar. Humboldt Forumu’yla, 2019 yılına kadar Berlin’in göbeğinde yeniden inşa edilecek tarihi sarayda kültürel örnek bir proje ortaya çıkacak. Açık görüşlülükle şekillenmiş bu proje uluslararası bilimsel alışverişi ve kültürler arası diyalogu olanaklı kılacak.