Ana içeriğe geç

Ödüllü 
ve yaratıcı

Türk-Alman besteci Sinem Altan’ın çok katmanlı eserleri.

02.10.2015

Hem ritimlerinde hem de melodilerinde Sinem Altan’ın Türkiye kökenli olduğunu duymak mümkün. Bu ödüllü besteci ve piyanist “müzik çalındığı anda dinleyiciler üzerinde etki bırakmalı, onları belli bir duygu durumunun içine sokmalı” diyor. “Eğer müziği anlamak için onu önce analiz etmek gerekiyorsa benim için orada ters giden bir şeyler var demektir.” Altan’ın eserlerinin formu ve yapısı da bu bağlamda klasik müzikle bir sorgulayıcı bir ilişkinin izini taşıyor.

Beş yaşında Ankara’da ilk piyano derslerini alan Sinem Altan beste yapmaya yedi yaşında başlamış ve henüz on bir yaşındayken Hanns Eisler Müzik Yüksek Okulu’nda (MYO) kompozisyon ve piyano bölümü giriş sınavını kazanmış. 2002 yılında henüz 17 yaşında Berlin’deki Güzel Sanatlar Üniversitesi’nde (UdK) Friedrich Goldmann’ın öğrencisi olarak kompozisyon eğitimine pararlel olarak Hanns Eisler MYO’da da Jörg Mainka’yla müzik teorisi, Thomas Just’la da piyano öğrenimine başlamış. Daha sonra Cornelius Schwehr’in öğrencisi olarak Freiburg MYO’dan da kompozisyon alanında mezun olmuş. Altan “Gençlik Müzik Yarışması” ve “Gençlik Kompozisyon Yarışması”nda pek çok birincilik ödülü aldı. Mütevazı bir harika çocuk: Altan aile içinde bunun çok büyütülmediğini belirtiyor. “Beste yapmam çok doğal bir durum ve gündelik yaşamın bir parçasıydı. Eğlenceliydi”.

Sinem Altan’ın sanatsal çalışmalarında klasik Batı müziği ve Türk halk müziğinin yanısıra caz ve opera müziği gibi çok çeşitli dünyalardan etkiler bir araya geliyor. Bu genç kadın kendini tanımlarken, bildik klasik müzik konserlerinde rastlanan dinleyici kitlesi dışındaki çevrelere de temas etmekten korkmayan ve stilistik açıdan çok yönlü eserler yaratan yeni bir besteci kuşağının temsilcisi olarak görüyor: Altan, bu besteciler arasında bir yandan yeni müzik alanında besteler yapıp bir yandan da DJ olarak çalışan meslektaşları olduğunu belirtiyor. “Ya da mesela bir diğer meslektaşım bir hip hop grubunun üyesi.“ Sinem Altan için aslolan dinleyicilerle iletişim kurmak ve bu iletişim sayesinde öncelikle çocukların ve gençlerin müziğe ilgi duymasını sağlamak. Farklı şeyler denemek için cesaret gerektiği ve kimi zaman bildik kategorilerin ve düşünce kalıplarının dışına çıkmak gerektiği görüşünde. Freiburg Tiyatrosu’nun siparişi üzerine bestelediği eserde böyle yapmış: 2015 Haziranında ilk kez sahnelenen operası “İyi Kent”te bütün Freiburg kültürel anlamda adeta eserin bir parçası haline gelmiş. Amatör korolar profesyonel müzisyenlerle çalışmış ve böylece büyük bir dinleyici kitlesi oluşmuş. Besteci, yüksek kültürün fildişi kulesinden inip farklı mekanlara taşınılması gerektiğini savunuyor. Mesela bir piknikte klasik müzik dinletisi.

Sinem Altan piyanist ve aranjör olarak topluluğu Olivinn ile sahne alıyor: Bu dörtlü Türkçe tangolar çalıyor, Schubert’in “Der Leiermann” liedini türküye dönüştürüyor, doğaçlama caz yapıyor, müzik tiyatrolarında çalışıyor ve son olarak 2014 yılında “Kara” adlı albümlerini piyasaya çıkardı. Altan şu anda 2016’da gerçekleşecek üniversiteler arası Felix Mendelssohn Bartholdy Yarışması için bir eser hazırlıyor. Orkestra için yazdığı “Hafriyat – Earthwork” saygın Young Euro Classic Festival bünyesinde Ağustos ayı ortasında ilk kez seslendirildi ve burada Avrupa Bestecilik Ödülü’ne layık görüldü. Jüri değerlendirmesinde eserin “haşinleşmeden dinleyiciyi alıp götürebilen duygusal ve teknik bir kuvvet”le fark yarattığını dile getiriyor. Altan için bu eser Türkiye’deki son siyasi gelişmelerle ve kendi kökleriyle hesaplaşmayı içeriyor. Ona göçmen kökenleriyle ilgili yöneltilen soruya verdiği cevapsa Almanya’daki pek çok genç sanatçının kendilerine yönelik bakışından bir şeyler taşıyor: “Ben Berlinli bir besteci ve bir dünya vatandaşıyım.“