Ana içeriğe geç

Yarının En Çok Satanları

Kitap fuarı sırasında lafa girmek isteyenlerin mutlaka tanımaları gereken üç ilk yapıt roman.

Matthias Bischoff, 08.10.2018
Philipp Weiss
Philipp Weiss © Lackinger Suhrkamp Verlag

Philipp Weiss: Am Weltenrand sitzen die Menschen und lachen (Dünyanın Ucunda Oturmuş Gülüyor İnsanlar)

Neyin öyküsü?
Bir özetinin çıkarılması imkansız bir proje. Absürt kısa bir haliyle şöyle: 17 yaşındaki Paulette 1871 Paris Komünü ayaklanmasını yaşar, Japonya’yı gezen ilk Avrupalı kadınlardan biri olur ve 130 yılı aşkın bir süre Fransa Alpleri’nin buzullarında gömülü kalır. Paulette’nin torununun torunu Chantal, onun Uzak Doğu’ya giden izini sürer. Chantal tarafından terkedilmiş olan sanatçı Jona, Japonya’da Chantal’ı ararken çok boyutlu bir felakete düşer: Bir deprem, bir dalga, bir nükleer kaza. Aynı zaman içinde dokuz yaşındaki Akio, tahrip olmuş bölgede yürümektedir ve radyasyona maruz kaldığı için yavaş yavaş ölmekte olan bir gündelikçi ve nükleer santral göçebesi olan Satoshi’yi bulur.

Özgün yanı ne?
Kesinlikle yılın er hırslı, belki de en çılgın projesi: 1.000 sayfa, beş ciltlik bir roman. Philipp Weiss kahramanlarını dünyanın ucunda oturtuyor ve onlara dünyanın, içinde bulunduğumuz çağın insanı tarafından verilen -ve sırf iyi yönde olmayan-şekillendirmeyle geçirdiği dönüşümü anlatıyor. Weiss bu arada ansiklopediyi, öyküyü, not defterini, işitsel fonetiği ve çizgi romanı karştırarak zorlanmadan 19. yüzyıldan şimdiki zamana geri sıçrıyor. Cüretli,  çılgın, hafif megalamon bir  destan.

Kimler okumalı?
Sabır ve dayanma gücü lazım şüphesiz. Ama ana akım dışındaki kitapları seven, bir kaç sayfayı da üstünkörü okuma sanatına vakıf herkes için bu balmumu müzesi, bir okuma festivali olacaktır. Kim bunun üstesinden gelebilmiş ve hoşlanmışsa,  Philipp Weiss’ı da sevecektir.

Bettina Wilpert
© Linonono

Bettina Wilpert: Nichts, was uns passiert (Başımıza Gelen Hiçbir Şey)

Neyin öyküsü?
2014 Dünya Futbol Kupası. Her yerde dev ekranlarda maç izlemeler ve eğlenceler. 27 yaşındaki üniversiteli kız Anna, Jonas’la tanışır, o gece pek de romantik olmayan tek gecelik bir birliktelik yaşanır. Birkaç gün sonra yine bir eğlencede karşılaştıklarında Jonas yine aynı şeyi ister. Anna kendini gerçekten savunamayacak kadar sarhoştur ama defalarca “hayır” der; Jonas ise buna kulak asmaz. İki aylık bir öfke ve depresyonun ardından suç duyurusunda bulunmayı başarır Anna. Jonas, hiç “hayır” duymadığını söylemektedir.

Özgün yanı ne?
Her karakterin tutanağa geçmek üzere söyledikleri şeyler, bir tutanak makamı tarafından görünüşte tarafsız anlatılıyor: Sırf Anna ve Jonas değil; kardeşler, arkadaşlar, aktivistler. Okuyucu gayri ihtiyari Anna’nın tarafında olsa da, insan sürekli yeni bakış açılarıyla hikayenin aslında çok daha karmaşık olduğunu ve her şeyin sırf iyi ve kötüden ibaret olamayacağını anlamaya zorlanıyor.  Ama yazar, Anna’nın kendisini istismar edilmiş hissetmekte sonuna kadar haklı olduğu konusunda hiçbir şüphe bırakmıyor.

Kimler okumalı?
Herkesi ilgilendiren bir kitap bu. Sinyallere dikkat etmeyi ve (romandaki Jonas gibi) kendilerini asla bir tecavüzcü olarak görmeseler de, bir davranışın ne gibi sonuçları olabileceğini öğrenebilecekleri için erkekleri ilgilendiriyor. Anna’nın davranışı kadınları yüreklendirir mi, bu sorunun cevabını vermek zor. Yine de; her türlü sonucun, sorunun ve çelişkinin ele alındığı 170 sayfada, kaybedilen haysiyetin en azından kısmen geri kazanılması için aslında başka bir yol olmadığı fazlasıyla netleşiyor.   

Lukas Rietzschel en güncel ilk yapıt romanı kamuoyuna sunuyor.
Lukas Rietzschel en güncel ilk yapıt romanı kamuoyuna sunuyor. © Gerald von Foris

Lukas Rietzschel: Mit der Faust in die Welt schlagen (Dünyayı Yumruklamak)

Neyin öyküsü?
Erginleşme romanı terimi insana biraz fazla “uncool” geldiği için bu tür romanlara iyi Almancayla „coming-of-age“ romanı deniyor artık. Ama fark etmez; çünkü hayatlarının 2000 – 2015 yılları arasındaki, ilkokuldan hayatın ciddiyetine adım atmalarına (çalışmaktadırlar!) kadarki kesimi bu romanda anlatılan Philipp ve Tobias kardeşler, nesillerinin karakteristik temsilcileri olarak çok net bir biçimde teşhis edilebiliyorlar. Saksonya’nın linyit havzasında yaşamaktadırlar; çevrelerinde ise işsizlik ve gelecek umudundan yoksunluk, göç ve bir de Neo Nazilerin gençlik üzerindeki giderek artan etkisi.  

Özgün yanı ne?
Bu roman hiçbir şeyi allayıp pullamıyor. Net, neredeyse yavan bir dilde; derinlemesine araştırıcı, ruh bilimselleştirici açıklamalardan da feragat ediyor. Roman kendi kahramanlarını kınamıyor; hem de örneğin Tobias giderek radikal bir aşırı sağcının etkisi altında kaldığı halde

Kimler okumalı?
Günümüzde birçok gencin kalbinden ve beyninden neler geçtiğini bilmek isteyen herkes. Gençlerin neden sık sık adı konamayan bir öfkeyle dolu olduğunu bilmek isteyenler. Kesinlikle, ürküten bir bilgi zenginliğiyle iç sarsıntının tam ortasından yazılmış, bu sonbaharın en güncel romanı; yazarın ilk yapıtı.

© www.deutschland.de