Ana içeriğe geç

25 Alman yılı

Almanya’nın birleşmesinden sonra Doğu’yla Batı’nın bütünleşmesinde sağlanan başarıda Almanya’da yaşayan herkesin payı var.

19.06.2015

Almanya’da Duvar’ın yıkıldığı günü yaşamış herkes, 9 Kasım 1989’da nerede olduğunu tam olarak bilir. Batı’da ve Doğu’da, 
Federal Alman Cumhuriyeti’nde ve Demokratik Alman Cumhuriyeti’nde (DAC)... Toplumsal hafızaya kazınmış bir gün bu. Sadece sevincin yaşandığı bir gün. Almanya’nın, 40 yıllık bir ayrılığın ardından yeniden birleştiği 3 Ekim 1990’ı anmak ise pek çoğu için o kadar kolay değil. Fakat üzerinden 25 yıl geçmiş olan bu gün, yakın Alman tarihi açısından çok önemli. Zira 3 Ekim 1990’da, Doğu eyaletlerinin (Brandenburg, Mecklenburg-Vorpommern, Saksonya, Saksonya-Anhalt ve Thüringen) “Federal Almanya Cumhuriyeti anayasası kapsamına alınması”yla 
birlikte Almanya’nın birliği yasallaşmış oldu. Birliğin sağlanmasında, DAC’deki barışçıl devrim ve 2. Dünya Savaşı’nın galip devletlerinin rızası da belirleyici olmuştu. Özgürlük galip gelmişti; artık demokrasi sadece Batı’da değil, tüm ülkede geçerliydi. Almanya, yüzölçümünün üçte biri 
kadar büyümüş, nüfusu 16,5 milyon kadar artmıştı. 3 Ekim 1990’da da 
kutlamalar yapılmıştı; politikacılar konuşmalar yapmış, Berlin’deki Parlamento Binası önünde 
büyük bir havai fişek gösterisi düzenlenmişti. Tarihi parlamento binasından (Reichstag), yıllar 
boyunca bölünmüşlüğün simgesi olmuş ama artık birliği simgeleyen Brandenburg Kapısı önündeki Paris Meydanı’na kadar tıklım tıklım bir kalabalık vardı.

Fakat daha o gün, birleşme sevincinin yanında, geleceğe karşı duyulan bir takım endişeler de vardı kimilerinde. O güne kadar sadece DAC diktatörlüğünde yaşamış, sadece sosyalist plan ekonomisini bilen pek çok kişi için hayat, hemen hemen tüm alanlarda müthiş bir hızla değişti; çalışma dünyası, eğitim sistemi, çocuk bakımı olanakları, resmi kurumlarla olan iletişim gibi günlük hayata ait pek çok şeyin yeniden öğrenilmesi gerekmişti. Gündelik yaşamın gerçekliği tamamen değişmişti. En baştan başlamak zorunda olanlar çoktu; işsiz kalan ve yeni meslekler öğrenmek, yaşamlarını yeniden kurmak durumunda kalanlar. Eski güvenceler artık geçerli değildi; özgürlük, yeni imkanlar, aynı zamanda güvensizliğe de yol açıyordu.

Daha 1990 Ekimi öncesindeki aylarda pek çok kişi “öteki Almanya”ya keşif gezintilerinde bulunmuştu. DAC vatandaşları, Batı Almanya kentlerindeki süpermarket ve mağazalarda karşılarına çıkan çeşitlilik karşısında hayrete düşmüştü. Batı Almanya vatandaşlarının çoğu da Doğu’da her yere sinmiş o linyit kömürü kokusunu, engebeli, bozuk, daracık sokakları, kent 
mer­kezlerindeki görkemli ama bakımsız, hatta kimi zaman dış cephelerinde 2. Dünya Savaşı’ndan kalma deliklerin yer aldığı eski binaları şaşkınlıkla karşılamıştı. Almanya’nın birliğini kuran anlaşmanın yürürlüğe girmesiyle ülke resmi olarak birleşmişti ama ülkenin iki kısmındaki yaşam şartları arasında dağlar kadar fark vardı. “Doğu’nun İnşası”, birleşmiş Almanya’nın üstesinden gelmesi gereken önemli bir görevdi; bu görev 1990 yılından beri tüm hükümetlerin en önemli amaçlarından biri olmuştu.

Allensbach Kamuoyu Araştırma Enstitüsü kamuoyu araştırması uzmanı Renate Köcher’in ifadesiyle, “Doğu da Batı da, ‘ortak bir geleceğimizin olmasını istiyorsak bu sürecin başarılı bir süreç olması gerekiyor’ deme iradesini göstermişti”. Doğu ve Batı’nın bütünleşmesi için federal yönetimin bugüne kadar yaptığı ya­tırım, milyarlarca Avro’yu buldu. 1990 – 1994 yılları arasında yeni eyaletlere, “Alman Birliği Fonu”ndan 82 milyar Avro sağlandı. “Dayanışma Paktı I” çerçevesinde 1995 – 2004 yılları arasında Doğu’nun inşası için kullanılan fonlar, eyaletler arası mali güçlerin dengeleştirilmesi mekanizmasından sağlandı. Buna ilaveten yıllık 20,6 milyar Avro da devlet yardımı sağlandı. 2005 yılından 
itibarense 2005 – 2019 yılları arasında geçerli olmak üzere, toplam 156,5 milyar Avro’nun aktarılacağı “Dayanışma Paktı II” yürürlüğe girdi. Ayrıca, hem Doğu hem de Batıdaki tüm vergi mükellefleri de “dayanışma primi” üzerinden “Doğu’nun inşası”na katkıda bulunuyor. Bu ek kesintinin halihazırdaki oranı % 5,5.

Kendisi de Doğu Almanya’da yetişmiş Şansölye Angela Merkel bu konuda, hükümetin, yaşam kalitelerinde eşitliği sağlamayı amaçladığını vurguluyor. Şansölye, bu amaca 10 sene öncesine olan oranla daha yaklaşmış (20 sene öncesine olan oranla çok daha yaklaşmış) olduklarını da belirtiyor. Ne Batı’da ne de Doğu’da Almanya’nın her yeri göz alıcı olmasa da, Alman birliğinin ilk gününden itibaren çeyrek asırda neler başarıldığını görmek mümkün. Bunun en belirgin bir şekilde görüldüğü alan, ulaşım altyapısı ve kentler. Yeni eyaletlerdeki yeni inşa edilmiş ya da genişletilmiş otoyol uzunluğu 1.900 km’yi buluyor. Dokuzu demiryolu, yedisi otoyol, biri de su yolu projesi olmak üzere toplam 17 ulaşım projesi gerçekleştirildi. Telekomünikasyon donanımı, modern Avrupa standartlarına getirildi. DAC döneminde tarihi kent merkezleri ihmal edilmiş, devasa beton konutların inşası üzerine yoğunlaşılmıştı. Bugün kent merkezlerindeki çöküntü sürecinin önüne geçildi (özel girişimlerin de katkısıyla), daireler, evler kapsamlı bir şekilde ıslah edildi, enerji verimliliği iyileştirildi. Dresden, Erfurt, Greifswald, 
Leipzig, Potsdam, Weimar ve daha nice Doğu Almanya kenti, eskiden olduğu gibi eski kent merkezlerindeki tarihi binalarıyla ziyaretçileri etkiliyor, tüm dünyadan ziyaretçi akınına uğruyorlar.

Turizmin durumuna bakılacak olursa: Turizm ekonomik açıdan yeni eyaletler için son derece önemli bir etken oldu. Baltık Denizi kıyılarındaki kum sahilleri, beyaz falezleri ve irili ufaklı gölleriyle Mecklenburg-Vor­pommern, tüm eyaletler arasında yaz aylarında en çok turist çeken eyalet. Bugün Baltık Denizi ve Erzgebirge dağları arasında yer alan tarihi kültür miraslarının çoğu, UNESCO Kültür Mirası programının koruması altında. Gelişen turizm, varlığını, Doğu’daki ekolojik yenilenmeye de borçlu: DAC’de çevre koruması, üzerinde durulan bir konu değildi. Bunun çok çarpıcı olumsuz sonuçları olmuştu; yüksek hava kirliliği, endüstri ve tarımdaki uygulamalar yüzünden kirlenmiş ırmak ve göller. Modern olmayan tesislere sahip fabrikaların faaliyetlerine son verilmesi ve yeni arıtma tesislerinin açılmasıyla hava ve su kalitesi kısa sürede iyileştirildi. Linyit kömürü bölgelerinin iyileştirilmesine bugün de hala yüksek fonlar akıyor ve bu konuda çalışmalar yapılıyor. Lausitz ve Almanya’nın ortasında göller yöreleri ve yeni sanayi alanları oluştu. Geçirilen yapısal değişim ve çevre kirliliğine karşı alınan önlemler, ekonomi için de yeni yollar açtı. Çevre teknolojileri ve yenilenebilir enerji bugün yeni eyaletlerde önemli bir rol üstleniyor: “Doğu Almanya Cleantech Girişimi”, Doğu Almanya’nın bu, geleceğin teknolojisi alanındaki potansiyelini bir ağda bir araya getirerek Doğu Almanya’daki çevre sektörü firmalarının uluslararası alandaki rekabet güçlerini yükseltmeyi amaçlıyor.

Doğu’nun ekonomik açıdan iyileştirilmesi, gerçekten de yeniden birleşmenin başa çıkması gereken en büyük güçlüktü; yeni eyaletlerdeki ekonomik koşulların, uzmanların tahmin ettiğinden çok daha kötü olduğu kısa sürede anlaşılmıştı. DAC dönemi firmalarının pek çoğu rekabet edebilecek düzeyde bir üretim gerçekleştiremiyordu, tesisleri modern değildi. Çok sayıda firma kapanmak durumunda kaldı ve işsizlik arttı. Federal hükümetin, Almanya’nın birliğindeki 
güncel durum üzerine hazırladığı 2014 Yıllık Raporu’nda belirtildiği üzere, Doğu Almanya’nın GSYH’si 1992’den bu yana iki katına çıkmış olsa da, yeni eyaletlerde kişi başına düşen GSYH hala Batı Almanya eyaletlerine oranla %30 daha az. Birleşmenin ardından yeni eyaletlerde ortaya çıkan ekonomik yapı, büyük ölçüde orta ve küçük ölçekli firmalardan oluşuyor. Bu durum, yeni eyaletlerdeki düşük ekonomik üretimin önemli bir nedeni olarak görülüyor. Öte yandan son yıllarda, kimya endüstrisi, makine mühendisliği gibi alanların yanısıra tıbbi teknoloji, optik teknolojiler gibi alanlarda da yeniden bir sanayileşme süreci yaşanmaya başladı. Bu sayede işsizlik oranı düşebildi. Fakat yine de işsizlik oranı Batı’ya oranla hala daha yüksek. DAC döneminin “halka ait” işletmelerinden bazıları, bu yapısal değişime ayak uydurmayı başarabildi: örneğin eski bir halka ait işletme olan Carl Zeiss Jena’nın dönüştüğü Jena-Optronik, uzay misyonları için optik sistemler geliştiriyor. Eisenhüttenstadt, DAC döneminde de demir çelik üretimiyle ünlüydü. Eski devlet işletmesi bugün, ArcelorMittal Grubuna ait ve yüksek teknolojilerin kullanıldığı modern bir demir çelik işletmesi. Doğu’daki önemli ekonomi merkezleri, Leipzig ve Dresden kentleri. Bu kentler, sanayi ve nüfus metropolleri olarak kendi gelenekleriyle bağlantı içinde yoluna devam edebilmiş olan yerler. Yaşanan demografik değişim, taşradan kente göç, Doğu Almanya’daki küçük yerleşimlerdeki yerel yönetimleri zor durumda bırakıyor. Yapısal açıdan güçsüz bölgelerden göç, 1990’dan beri çok yüksek. Bugün bu göç Batı’ya değil, daha çok Doğu’nun büyük kentlerine doğru gerçekleşiyor. Kentte yaşam eğilimi aynı şekilde Batı’da da söz konusu.

Yeni eyaletlerin ekonomik geleceklerinin sağlamlaştırılmasında önemli bir rol de modern bir bilimsel altyapıya düşüyor. Hükümet 2014 raporuna göre Doğu Almanya’da 24 devlet üniversitesi, 53 meslek yüksekokulu ve yaklaşık 200 üniversite dışı araştırma merkezi bulunuyor. Eğitim ve araştırma kurumlarının oluşturduğu sağlam bir ağ mevcut. Ekonominin, yüksek öğretim kurumları ve araştırma kurumlarıyla kuracağı ortaklık, özellikle de, bünyesinde kendilerine ait bir araştırma bölümüne sahip olmaya gücü yetmeyen çok sayıdaki orta ölçekli firmalar açısından çok önemli. Bugün, yeni eyaletlerde bulunan ünlü bir yüksek öğretim kurumunda ya da bir araştırma enstitüsünde çalışmak, ister Doğu ister Batı’dan geliyor olsun, sadece pek çok Alman genci için değil, aynı zamanda yabancı “bilgi işçileri” için de çok doğal bir durum.

Kamuoyu araştırma uzmanı Köcher’in aktardığına göre “birleşme sonrası nesli için Almanya’nın birliği son derece doğal bir durum. Doğu Almanya’daki gençler, kendilerini öncelikli olarak Alman olarak tanımlıyor, Doğu Alman olarak değil”. 25 yıl içerisinde pek çok şey değişti. 1990 Almanya’sı bugünün Almanya’sıyla aynı değil. Göç ve entegrasyon da Almanya’nın çeşitliliğine büyük bir katkı sağladı, Almanya’yı daha açık görüşlü bir ülke yaptı. Bugün, Almanya’da yaşayan göçmen kökenlilerin sayısı 16,5 milyonu buluyor. Bu, nüfusun % 20,5’ine denk geliyor. Almanya, Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü üye ülkeleri arasında ABD’den sonra en çok tercih edilen göç ülkesi. Siyasi parti yelpazesi, bir açıdan DAC’nin Sosyalist Birlik Partisi’nin (SED) devamı niteliğindeki partiden oluşmuş “Sol Parti”yle genişledi. “Sol Parti”, uzun zamandır sadece yeni eyaletlerin eyalet meclislerinde değil, dört Batı Almanya eyaleti meclisinde de yer alıyor. Bugün, Doğu’nun nerede başladığını, Batı’nın nerede bittiğini kimse hatırlamıyor. Ama bu bölünmüş Almanya döneminin ya da komünist diktatörlük kurbanlarının unutulduğu anlamına gelmiyor elbette. Hatırlıyoruz. Sadece anıtlarda ya da müzelerde değil. Sadece belli başlı yıldönümlerinde de değil. Ama böyle zamanlarda daha güçlü biçimde hatırlıyoruz.