Ana içeriğe geç

Tüm dünyada tavrını ortaya koymak

Demokrasi, insan hakları, kalkınma ve iklim AB’nin dış politika gündeminin en üst sıralarında yer alıyor

21.10.2014
© picture-alliance/dpa - Girl with relief supplies

Onlar dünyanın en tehlikeli sularında geziyorlar: Alman Deniz Kuvvetleri’nin “Brandenburg” firkateyni ve teçhizat gemisi “Rhön” 2014 yazında Somali açıklarında, Avrupa Birliği’nin verdiği görev kapsamında devriye turunda. İspanya, İtalya ve Fransa’dan üç gemiyle birlikte bu gemilerin görevi uluslararası deniz trafiğini korsan saldırılarından koruyup Aden Körfezi’ndeki önemli ticaret rotalarını güvenceye almak; amaçlardan biri de insani yardımın Somali’ye ulaşmasını sağlamak. Bu sular uzun yıllar boyunca korsanlığın kalesiydi. Bugün özellikle de 2008 yılında başlatılan ve AB tarafından yürütülmekte olan “EU NAVFOR – Operation Atalanta” misyonu sayesinde durum önemli ölçüde iyileştirilmiş durumda.

Afrika Boynuzu’ndaki bu girişim Avrupa dış politikasının, daha kesin konuşmak gerekirse buradaki ülkeler birliğinin Ortak Dışişleri ve Güvenlik Politikası’nın (ODGP) bileşenlerinden biri olan Ortak Güvenlik ve Savunma Politikası’nın (OGSP) başarısı. AB’nin Doğu Afrika’daki bu çalışması yalnızca askeri bileşenlerle sınırlı kalmanın çok ötesinde Avrupa dış politikasını önemli bir özelliği olarak kapsamlı bir girişim: AB’nin dış politika çizgisi içinde başvurduğu çeşitli araçlar Somali’deki sivil toplum ve kamu kuruluşlarını güçlendiriyor ve ekonomik kalkınma için temeller atıyor. Kriz önleme, krizle mücadele, kriz sonrası yardım gibi noktalar ODGP takviminde üst sıralarda yer alan başlıklar. Dünyada dış politika ve güvenlik siyaseti açısından halihazırda sıcak noktaların pek çoğu Avrupa dış politikasını ilgilendiren meseleler.

Avrupa Birliği’nin 1993 yılında kurulduğu Maastricht Anlaşması 28 üye ülkenin ancak birlikte hareket ederek uluslararası ağırlık kazanabilecekleri anlayışıyla ODGP’yi hayata geçirdi. Amaç AB’nin 500 milyonu aşkın nüfusuyla dünyanın en büyük ticari topluluğu olarak ekonomik anlamda bir 
dev, fakat siyasi anlamda bir cüce olduğuna ilişkin yaygın kanıyı çürütmekti. Örneğin ABD’nin eski dışişleri bakanlarından Henry Kissinger’ın Avrupa’nın kendisine ulaşılacak bir telefon numarası olmadığı sürece dış politikada önemli bir aktör olamayacağı rivayet edilir. Fakat o dönem çoktan sona ermiş durumda. 2009 yılında ODGP, Avrupa Birliği Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilciliği’nin kurulmasıyla ve bu göreve gelen kişinin aynı zamanda Avrupa Komisyonu Başkan Yardımcılığını da üstlenmesiyle daha da güçlendirildi. AB’nin ilk dış ilişkiler yüksek temsilcisi Catherine Ashton’ın yerine gelerek AB başkenti Brüksel’deki bu önemli telefona 2014 Kasım’ından itibaren cevap verecek isimse İtalyan politikacı Federica Mogherini.

ODGP, AB ülkelerinin kendi ulusal dış politikalarının yerini almıyor yani bu anlamda topluluk düzeyine taşınmış değil. Bunun anlamı ulusal hükümetlerin birlikte çalışarak özelde ODGP’ye aykırı 
herhangi bir harekette bulunmamakla yükümlü oldukları. Yüksek Temsilci her ay 28 dışişleri bakanıyla Komisyon toplantılarında “dış ilişkiler”i değerlendiriyor. Yılda iki kez de savunma, kalkınma ve ticaret bakanları görüşmelere dahil ediliyor. Diplomatik beceri burada içe yönelik de önemli bir rol oynuyor: Üye ülkeler ODGP’ye yönelik kararları pek çok durumda oy birliğiyle alıyor. Dış politika meselelerinde Avrupa Parlamentosu’na (AP) bildirimde bulunma yükümlülüğü bulunuyor. AP yılda iki kez ODGP’deki gelişmeleri gündemine alıyor 
ve yüksek temsilcinin, halkın temsilcilerinin oluşturduğu görüşleri “ciddiyetle dikkate alması” öngörülüyor. Avrupa Komisyonu Başkanı ve Komisyon Başkanı da kendi düzlemlerinden AB’nin dış politikasında temsil edici rol oynuyorlar.

AB’nin küresel bir aktör ve partner olarak belirlediği konu yelpazesi son derece geniş. Barışın korunmasının ve uluslararası güvenliğin sağlamlaştırılmasının, demokrasi ve hukuk devleti ilkelerinin yaygınlaşmasının yanısıra insan haklarının korunması en önemli hedeflerden bazıları. Somut eylem alanları arasında kalkınmaya yönelik iş birliği 
ve insani yardımın yanısıra seçim gözlemciliği 
misyonları gibi çalışmalar yer alıyor. AB uluslararası alanda iklim koruma için hukuki anlamda 
bağlayıcı bir anlaşmanın imzalanmasına yönelik bir birliğin oluşturulması için yoğun şekilde 
çalışıyor. Doğudaki partnerleriyle ve güneydeki komşu Akdeniz ülkeleriyle komşuluk siyaseti 
izliyor, göç ve terörizm gibi acil meselelerle ilgileniyor. Ayrıca daha serbest ve adil bir uluslararası ticaret sisteminin sağlanması için de önemli 
bir çaba sarf ediyor. Bunlar sayısız çalışmalardan yalnızca bazıları.

Bu kadar çok görev kendini bu işe adayacak ve bu siyaseti hayata geçirecek insanlara ihtiyaç duyar: 2009 yılı sonunda Lizbon Antlaşması’yla Avrupa Birliği’nin yaklaşık 3500 çalışanlı diplomatik gücü olan Avrupa Dış İlişkiler Servisi (ADİS) kuruldu. Alman diplomat Stephan Auer de bir buçuk yıldır bu topluluğun bir parçası. “Çokuluslu İlişkiler 
ve Küresel Meseleler Direktörü” olarak görevleri arasında pek çok güncel kriz, kalkınma politikası ve Birleşmiş Milletler ya da Avrupa Komisyonu 
gibi organizasyonlarla işbirliği vb. konular yer 
alıyor. Ayrıca bu görevlere ek olarak özellikle 
de güncel çatışmaların çokluğu göz önüne alındığında iyice güç hale gelen iklim ve enerji gibi 
daha uzun vadeli bir sorunlar kompleksi de dış 
ilişkiler komisyonunun gündeminde önemli bir 
yere sahip. “İklim değişikliğinin etkilerinin pek çok gerilime yansıyacak olması, bizim bu konuyla meşgul olmamız için yeterli bir sebep”, diyor 
Auer ve ekliyor: “Ayrıca enerji meselesi de örneğin Ukrayna krizi gibi meselelerde önemli bir rol 
oynuyor.”

AB üyesi ülkelerin ulusal çıkarlarının toplamı içerisine öncelikler belirleyebilmenin ADİS’in en önemli görevlerinden biri olduğu görüşünde Auer. Bunun amacıysa dış politika aktörleri çok sayıda olsa da, tutarlı bir tutum sergileyebilmek. “ADİS elbette herşeyi tek başına yapamaz”. Auer’e göre kuruluşun üye ülkelerin diplomatlarıyla iş bölümüne giderek birlikte çalışması gerekiyor. Ona göre Avrupa dış politikasının gücü “soft power”da 
(yumuşak güç), yani diplomatik aracılık ve koordinasyonda yatıyor. “Ayrıca yalnızca semptomları iyileştirmenin ötesine geçerek sorunlara kökünden müdahale etmeliyiz”, diye açıklıyor Auer. Zira çatışmaların asli sebebinin genellikle ekonomik gelişmişliğin eksikliğine dayandığına inanıyor. “Bu ancak orta ve uzun vadeli bir politikayla ve kapsamlı bir yaklaşımla mümkün olabilir”. Tıpkı AB’nin Somali’de yapmaya çalıştığı gibi.