Ana içeriğe geç

Yaya Dostu Şehirler

Trafikten arındırılmış kent merkezlerini, çoğu insan daha yaşamaya değer ve daha sağlıklı buluyor. Bunun Almanya’da nasıl olduğunu bu yazımızda öğreneceksin.  

Jasmin Siebert, 06.10.2020
Kent merkezleri için yeni trendin adı „Walkability“.
Kent merkezleri için yeni trendin adı „Walkability“. © Creativemarc - stock.adobe.com

1950’li yıllarda kitlesel motorizeleşmenin başlamasıyla “otomobil dostu kent merkezi” ideali oluştu. İnsanlar her yere, direkt evin ya da alışveriş pasajının önüne kadar otomobille ulaşabilmeyi ve en iyisi hemen oradan asansörle ya da yürüyen merdivenle oturdukları daireye veya süpermarkete varmayı istiyorlardı. Bunun sonuçları, birçok insanın az hareket etmesi, dolayısıyla obezite ve yüksek tansiyon gibi uygarlık hastalıkları oldu. Ne var ki bu konsept çoktan beri eskidiği halde bugün hâlâ birçok Alman kenti büyük çapta motorlu özel ulaşımın ihtiyaçlarına göre ayarlanmış durumda. Şimdi bunun değişmesi amaçlanıyor. 

Anahtar Sözcük „Walkability“

Geleceğin kenti sağlıklı konforsuzluğu teşvik etmek istiyor. Eskiden tamamen araç trafiğinin buyruğu altına girmek zorunda kalmış olan yayaların ve bisiklet sürücülerinin ileride, -hem çevreye hem de kendi sağlıklarına hürmeten- mümkün olduğunca çok yürümeye özendirilmeleri amaçlanıyor.   

Dieses YouTube-Video kann in einem neuen Tab abgespielt werden

YouTube öffnen

Üçüncü taraf içeriği

İçeriği gömmek için etkinliğiniz hakkında veri toplayabilen YouTube kullanıyoruz. Lütfen ayrıntıları kontrol et ve bu içeriği görmek için hizmeti kabul et.

Rıza formunu aç

Piwik is not available or is blocked. Please check your adblocker settings.

Uzmanlar buna „Walkability“ diyorlar. Yürümeye özendirici tutum, araçlara hız kısıtlamasıyla ve trafik lambalarının, yayaların çok şeritli caddelerin ortasında, çok kısa süren bir dahaki yeşili beklemek zorunda bırakmayacak şekilde ayarlanmasıyla başlıyor. Ama biraz daha düşünüldüğünde Walkability, örneğin Wiesbaden’li mimar Minh Chau Tran’ın talep ettiği gibi; araçlardan arındırılmış bölgelerle trafiğin daha geniş kapsamlı bir biçimde yaya dostu düzenlemesini kastediyor. Yine, iyi bir konut- işyeri karışımı, trafik gürültüsünden uzak, kısa ve gölgeli yaya yolları gibi kriterleri sayıyor; yaya dolaşmaya, koşmaya, bisiklet sürmeye adeta davet eden ve böylece hareket etmeyle sporu birleştiren yollardan bahsediyor. Bir başlangıç, kent merkezindeki en tanınmış caddelerden biri olan Friedrichstrasse’yi araç trafiğine kapatan Berlin’den geldi. Bu caddede Gendarmenmarkt yakınında yeni düzenlenen “volta güzergâhı”nda , insanların trafik gürültüsü, araç kuyruğu ve benzin kokusunun olmadığı bir büyük şehirin nasıl hissedildiğini Ocak 2021’e kadar yaşayarak görmeleri amaçlanıyor.

 „Park(ing) Day“ yeni olanaklara dikkat çekiyor.
„Park(ing) Day“ yeni olanaklara dikkat çekiyor. © picture alliance/dpa

„Park(ing) Day“ Etkinliğinin Vurgusu  

Bir otomobilin ne kadar orantısız bir yer kapladığını, 2005 yılından beri yapılan „Park(ing) Day“ etkinliği gözler önüne seriyor. Her yıl eylül ayının üçüncü cumartesi günü sanatçılar, tasarımcılar, ulaşım politikası dalında etkin insanlar ve yuttaşlar, sınırları belirlenmiş bir park yerini, geçici olarak  halka açık bir parka, bir yeşil alana veya bir lokantalar sokağına dönüştürüyorlar. Katılan kentlerin sayısının hızla arttığı bu etkinlik, son derece olumlu bir yankı buldu. „Caddede bu kadar çok mutlu yüz ve bu kadar canlılık. Bir park yerine 23 saat boyunca bir araba koymaktan daha anlamlı ve daha güzel bir dolu şey var“, deniyor mesela Münster’de yapılan Park(ing) Day etkinliği ile ilgili olarak.    

© www.deutschland.de

You would like to receive regular information about Germany? Subscribe here: