“Kullanıcılar neyin tartışılacağını belirliyor”
İştirak ve nefret söylemi arasında: Sosyal ağlarda nasıl tartışıldığının birlikte yaşama şeklimiz üzerinde büyük sonuçları var.

İnternetin ve sosyal medyanın sonsuz özgürlüğünün bir bedeli var: Bu aynı zamanda nefret söyleminde bulunanların, komplo teorisyenlerinin ve trollerin de özgürlüğü. Gazeteler veya televizyonlar gibi geleneksel medyalarda neyin yayınlanacağına editörler karar verir – buna karşın sosyal medya kullanıcıları ne göndereceklerine, ne yorum yapacaklarına ve ne paylaşacaklarına kendileri karar verir. İletişim kurarlar ve istediklerini üretirler.
Demokratik söylemden saf nefrete
Berlin’deki Alexander Humboldt İnternet ve Toplum Enstitüsü’nün araştırma direktörü Profesör Jeanette Hofmann “Kullanıcıların rolü baştan aşağı değişti” diyor. “Çok fazla gündem belirleyici güç kullanıyorlar. Yani onlar toplumsal olarak neyin tartışılacağı konusunda da söz sahibi. Ve sesleri aslında haber üretimi üzerinde bir etkiye sahip. Çünkü profesyonel medyalar neyin tıklandığını ve okuyucunun bir makalede veya gönderide ne kadar süre kaldığını yoğun şekilde gözlemliyor.

İnternette herkes fikir belirtebilir ve toplumsal iletişimin bir parçası olabilir, tartışmalar başlatabilir, olumsuzluklardan şikayet edebilir veya kendi kaygıları için harekete geçebilir. Bu başlangıçta kulağa iyi ve çok demokratik geliyor. Ancak internetin imkanları aynı zamanda riskler de barındırıyor. Platformlarda bilinmeyen algoritmalar gönderilerin ve böylece düşüncelerin yayılması konusunda da söz sahibi. Araştırmalar provokatif ve üzücü içeriklerin daha fazla tıklandığını gösteriyor; yani tartışma kültürü bayağılaşma tehlikesiyle karşı karşıya. Nefret söylemi, erkeklere kıyasla kadınları daha yoğun etkileyen yayın bir fenomen. Hofmann bunun demokratik söylem için ağır sonuçları olduğunu söylüyor. “Bilim literatüründe soğutma etkisinden söz edilir: Üçüncü kişilerin mobbinge maruz kaldığını gözlemleyen kişiler tartışmalı olabilecek şeyleri ortaya koyma ya da daha ziyade geri durma konusunda iki kez düşünür.
Yasa koyucu nasıl tepki veriyor?
İnternetin imkanlarını nasıl yapıcı demokratik bir tartışma kültürü için kullanabiliriz ve riskleri nasıl en aza indirebiliriz? Alman siyasetçileri meydan okumaların farkında: “Ağ Uygulama Yasası” platformları hukuka aykırı içerikleri silmekle yükümlü kılıyor. AB çapında geçerli Digital Services Act’in Almanya uygulaması olan Dijital Hizmetler Yasası, sistematik kural ihlallerinin cezalandırılmasını mümkün kılıyor. Ve Alman Ceza Kanunu halkı nefrete teşviki, hakareti ve iftirayı cezalandırıyor. Fakat düşünce özgürlüğü ve nefret arasındaki sınırları belirlemek bazen zor olabiliyor, çevrimiçi dünyada düzenlemeler karışık.
Sonunda demokratik bir münakaşa ve tartışma kültürünü yaşamak herkesin kendi sorumluluğunda, çünkü Jeanette Hofmann’ın da dediği gibi “Teknoloji, insanlar tarafından doldurulması gereken bir imkan alanı açar”.